Geştalt terapisi psikanaliz ve varoluşçulukta kökleri bulunan, psikolojik büyüme ve gelişmeyi hedefleyen hümanist bir terapi yaklaşımıdır. Bu terapi yöntemi, Kurt Goldstein, Karen Horney ve Wilhelm Reich'la birlik te çalışmış olan tecrübeli psikanalizciler Laura ve Fritz Perls tarafından 1940'larda geliştirilmiştir.
Geştalt kuramının en önemli önermelerinden biri “bütün parçalarının toplamından daha fazla ve daha farklıdır” ifadesidir. Bu önermeye uygun olarak, Geştalt yaklaşımı pek çok farklı terapi yaklaşımını, kuramı ve bakış açısını kendi içinde bütünleştirmiş ve sonuçta bu yaklaşımların, kuramların ve bakış açılarının bir toplamı değil bunlardan daha fazla ve farklı bir yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle de geliştirdiği terapi teknikleri diğer tüm ekollerden daha fazladır.
1.) Varoluşçu bakış açısı
Varoluşçu bakış açısını yaşam-ölüm ikilemi, yaşamın anlamı, kaygı, ve sorumluluk kavramlarıyla özetlemek mümkündür. Tüm canlıların doğuştan getirdikleri iki temel amaçları vardır. Bunlardan birincisi hayatta kalmak, ikincisi ise büyümek, gelişmektir. Her bitki, hayvan ya da insan uygun koşullar sağlandığında varlığını sürdürecek ve büyüyüp, gelişecektir. Ancak insanoğlunun ne yönde büyüyüp, gelişeceği diğer canlılar gibi önceden belirlenmiş değildir. Varoluşçu bakış açısına göre yaşamın önceden belirlenmiş bir anlamı yoktur. Yaşamına anlam verecek olan insanın kendisidir. Başka bir deyişle varlığını sürdürebilmek ve ne yönde büyüyüp, gelişeceğine karar vermek her bireyin kendi sorumluluğudur. İnsan yaşamının anlamını belirleme sorumluğunun yanı sıra yaşadıkları nedeniyle hissettiklerinden, yaşadıklarına yüklediği anlamdan ve bunlarla nasıl başa çıktığından da sorumludur. Her ne kadar insan ailesini, doğduğu ortamı, içinde büyüdüğü kültürü ve koşulları seçme özgürlüğüne sahip değilse de, neyi kabul ya da reddedeceğini, nasıl düşüneceğini, ne hissedeceğini ve ne yapacağını seçebilir. Dolayısıyla varoluşçu bakış açısına göre her zaman için insan kendisini yeniden yaratma ve seçme kapasitesine sahiptir.
Tüm canlılar içinde sadece insanlar “olmadıkları” bir şeyi “olmaya” çalışırlar, ki bu aslında varoluş nedenine aykırıdır.Varoluşçu bakış açısına göre insanın ihtiyacı olan tek şey, kendini olduğu gibi kabul ederek karşılaştığı durumları ve yaşamını otantik bir biçimde göğüsleyebilmektir.
Kendini gerçekleştirme sırasında insanlar sürekli olarak kendilerini keşfeder yani neye ihtiyaçları olduğunun, ne hissettiklerinin, ne düşündüklerinin farkına varırlar ve bunlara göre yaşantılarını yeniden düzenlerler. İnsanların ihtiyaçları, hissettikleri, düşündükleri sürekli olarak değiştiği için de yaşamda her zaman yeni problemler, yeni fırsatlar, yeni alternatifler ortaya çıkar. Diğer taraftan insanlar öleceklerinin de farkındadırlar. Bir yandan anlam arayışı bir yandan ölüm, yalnızlık, izolasyon, belirsizlik, özgürlük ve sorumluluk gibi varoluşsal gerçekler kaygıya yol açar. Varoluşsal kaygının yaşanması çok doğaldır ve bu kaygı bizi yeni hedeflere, yeni seçimlere, yeni anlamlara yönlendirerek tüm varlığımızla yaşayabilmemizi sağlar.
2) Fenomenolojik bakış açısı
Fenomenoloji kişinin, kendisini ve çevresini kendine özgü bir şekilde algılama ve anlama biçimidir. Fenomenolojik bakış açısına göre önemli olan bir olayın, durumun, nesnenin ya da herhangi bir şeyin genel olarak taşıdığı anlam değil, o kişi için o an ve mekanda taşıdığı spesifik ve öznel anlamdır. Kişinin sadece çevresindekileri nasıl algıladığı veya anlamlandırdığı değil, aynı zamanda neleri algılayıp, anlamlandırdığı da yani nelerin farkında olduğu ya da olmadığı da onun fenomenolojisine göre belirlenir. Dolayısıyla fenomenolojik temeli nedeniyle Geştalt terapi yaklaşımında asla yorumlara ve genellemelere yer verilmez, çünkü yorumlamanın ve genellemenin temelinde “kişiye özgü”lük değil “herkese özgülük” vardır.
3) Bütüncü bakış açısı
Bütüncü bakış açısı Geştalt terapi yaklaşımını diğer terapi yaklaşımlarından ayıran en belirgin özelliğidir. Bütüncü bakış açısına göre bütün, kendisini oluşturan parçaların birlikte ve birbirleriyle iş birliği içinde çalışmasıyla oluşur. Bu nedenle de bütün, kendisini oluşturan kısımların ya da özelliklerin tek tek ele alınmasıyla açıklanamaz. Bunu açıklayabilmek için Huckabay’ın 3 kör adamın bir file dokunduktan sonra filin ne olduğu ile ilgili olarak yaptıkları tanımlamalarla ilgili bir metafordan yararlanmıştır. Bu 3 kör adam bir filin yanına getirilmiş ve ona dokunmaları istenerek, dokundukları bu şeyi tanımlamaları söylenmiştir. Filin dişine dokunan adam fili sert ve düz olarak, kuyruğuna dokunan adam uzun ve yuvarlak olarak, gövdesine dokunan ise tüylü, sarkık ve yamru yumru olarak tanımlamışlardır. Kuşkusuz bu tanımlamaların hepsi filin farklı özelliklerini göstermektedir ancak hiçbiri bir bütün olarak fili açıklamamaktadır.
Benzer şekilde bir insanı da sadece belli özelliklerine göre açıklamaya çalışmak mümkün değildir. İnsanı anlayabilmek ancak onu bir bütün olarak görmekle mümkündür. Bu nedenle de Geştalt yaklaşımında insan duyguları, düşünceleri ve bedeniyle bir bütün olarak ele alınır. Başka bir deyişle bütüncü bakış açısına göre beden, zihin ve ruh aynı şeyin farklı görünüşleridir. Bu nedenle de insan sağlığından söz ederken zihinsel-fiziksel ya da bedensel-ruhsal gibi ayırımlar son derece yapay olmaktadır. Bedensel, duygusal ve zihinsel yaşantılar birbirinden ayrılamaz ve bunlardan herhangi birinde meydana gelen bir değişiklik diğerlerini de etkiler ve sonuçta tüm organizma etkilenir. Perls, bu tür ayırımlar yapmanın yani kişinin sadece bedenine, zihnine ya da ruhuna odaklanmanın nevrozların iyileştirilmesini değil, tersine pekiştirilmesine yol açacağını belirtmiştir.
Bütüncü bakış açısının etkisiyle Geştalt yaklaşımında sadece insan kendi içinde bir bütün olarak ele alınmakla kalmaz kişi ile çevrenin de bir bütün oluşturduğuna inanılır. Geştalt yaklaşımına göre insan hem bir birey hem de sosyal bir varlıktır ve birey ile çevre sürekli etkileşim halindedirler. Başka bir deyişle birey ve çevre karşılıklı olarak birbirine bağlı olan ve dolayısıyla birindeki değişikliklerin diğerini de etkilediği, bütünleşmiş bir alan ya da sistemdir. Dolayısıyla psikolojik sağlık açısından sadece bireyi ya da sadece toplumu incelemek kadar ortaya çıkan sorunlardan sadece bu iki taraftan birini sorumlu tutmak da yanlıştır. Psikolojik sağlık açısından önemli olan birey ve çevre arasındaki temas sırasında yaşanan sorunlardır.
Sonuç olarak Geştalt terapi yaklaşımı, varoluşsal temeliyle insanın kendini gerçekleştirebileceğine, fenomenolojik temeliyle insanın özel ve kendine özgü olduğuna ve bütüncü temeliyle insanın hem kendi içinde hem de çevresiyle bir bütün oluşturduğuna inanmaktadır. Bu inançlar nedeniyle de insanı diğer terapi yaklaşımlarından çok daha insancıl, esnek ve yaratıcı bir bakış açısıyla ele almaktadır. Geştalt terapi yaklaşımı aynı zamanda daha önce ortaya konulan çeşitli kuram, bakış açısı ve terapi yaklaşımlarının bilgi birikiminden de yararlanarak ve bunları kendi içinde bütünleştirerek psikoterapi alanına çok geniş bir yelpazede ve zengin yöntemler sunmaktadır.
Comments