Nasıl bir çocukluk geçirdiğimiz, ileri yaşlarda nasıl bir yetişkin hayatı süreceğimizin belirleyicisi olması açısından, hepimiz için büyük önem taşımaktadır.
Eşlerin neden çocuk sahibi olmak istediği ve çocuğa yüklediği anlam ile başlayan bu süreç hayatta nasıl bir birey olacağımızı büyük oranda etkilemektedir.
Evliliğin ve çiftlerin çocuk sahibi olmaya hazır olup olmaması, gebelik haberinin ailede nasıl karşılandığı, gebelik sürecinde anne adayının içinde bulunduğu ortam ve ruh hali, gebelik sürecinin hem fiziksel hem de psikolojik olarak nasıl geçtiği, doğumun hangi ortamda ve ne koşullar altında gerçekleştiği, doğum komplikasyonlarının varlığı, bebek ile ilk temas, ebeveynlerin bebeği kabul süreci, ebeveynler ile bebek arasındaki bağlanma süreci, eşler arası ilişkiler, bebek ile evliliğin seyrinin değişmesi, anne-baba-çocuk rol ayrımının nasıl yapıldığı, duygu ve düşüncelerin aktarımının çocuğa nasıl öğretildiği, çocuğun davranış ve tutumlarının nasıl şekillendirildiği (ödül,ceza…), çocuğun hem fiziksel hem zihinsel hem de psikolojik gelişim sürenin nasıl ilerlediği, çocuğun sağlık durumu, yeni bir bireyin (kardeşin) aileye katılıp katılmaması, çeşitli sebeplerle -okul, iş, sağlık, görev vs.- çocuk ile ebeveynlerinin ayrışması, çocuğun sosyal çevre ile ilişki kurma biçimi, çocuğun arkadaş çevresi, çocuğun eğitim ve öğretim hayatında karşılaştığı zorluklar, okul başarısı, sosyal becerileri ve yetenekleri, bunların çocuğun ailesi tarafından desteklenip desteklenmemesi, çocuğun okul başarısına ve performansına yüklenen anlamlar, ailenin çocuk ile ilgili beklentileri, kariyer ve meslek planlamasının neye göre yapıldığı, ergenlik sürecinin nasıl yaşandığı, ergenlik sürecinde ailenin tutumu, karşı cinse ilginin varlığı, ilk ilişki deneyimi, yetişkin olma yolunda kurulan hayallerin varlığı ve adımların atılması… Şeklinde sıraladıkça devamı gelen bu süreç, çocukluğumuzun temel taşlarını oluşturmaktadır. Bu süreçte meydana gelen bir ya da birden fazla sağlıksız durumun varlığı çocukluk hatıralarının bazen kötü anılmasına sebep olmaktadır. Bu durumlar yetişkin hayatında atılamayan ya da atmakta güçlük çektiğimiz adımların kilit noktaları olabilmektedir. Pek çok psikolojik yaklaşım çocukluk sürecinin kilit noktaları üzerinde durur ve hayatta karşılaşılan problemlerin ancak bu kilit noktalarını bularak aşılabileceğini savunur. Bu yüzden terapi sürecinde başlangıçta alınan çocukluk öyküsü çok önemlidir. Psikolog denildiğinde herkesin zihninde divana uzanmak ve çocukluğuna dönmek çağrışımlarının olması da bu yüzdendir.
Çocukluk döneminde çocuğun zihinsel, fiziksel ve psikolojik gelişimine pek çok şey etki etmektedir. Bu dönemde her bir değişkeni kontrol etmek ne yazık ki mümkün değildir; ancak ebeveynlerle ilgili olan alana müdahale etmek mümkündür. Çocukluk çağının büyük bir bölümünü ebeveynlerin kapladığını düşündüğümüzde bu müdahalenin çocukların sağlıklı birer yetişkin olabilmesi için önemli bir etkiye sahip olduğunu söyleyebiliriz. Terapi sürecinde çoğunlukla karşılaştığımız çocukluk travmalarının, ebeveynlerin çocuklarına karşı olan tutum ve davranışlarından, ani büyük değişikliklerden (boşanma, kardeş, okula başlama, sağlık problemleri, taşınma, kayıplar, ekonomik krizler, doğal afetler…) ve istismar durumlarından kaynaklı olduğunu görmekteyiz. Bu olayların yetişkinlikteki yansımaları ise kişinin anlam veremediği mutsuzluk, kaygı, huzursuzluk, öfke, çaresizlik, yalnızlık gibi duygular olmaktadır. Gerekli destek alınmadığında ise psikopatolojiler olarak karşımıza çıkmaktadır. Belki kendi çocukluğumuza dönüp yaşananları telafi etmek mümkün olmayacaktır; ancak geleceğimiz için bunun önemini kavramamız gerekmektedir ki sağlıklı nesiller yetişsin. Bizler de yetişkinler olarak kendi süreçlerimize odaklanmak ve geçmiş yaşantılarımızla barış imzalamak için terapi desteği alma konusunda daha duyarlı ve açık olmalıyız.
Uzm. Psk. Didem ÜNGÖR DÖRTKOL www.psikologdidemungor.com @psikologdidemungor
Comments